24 Kasım 2008 Pazartesi

Bir Amerikalı'yla bir İranlı nerede arkadaş olabilir?

Cheri Brugman (solda) İstanbul'dan arkadaşı Nihan ile...

Bir Amerikalıyla iki İranlı nasıl arkadaş olabilir, nerelerde gezebilirler? Bir Türk Fas seyahatinde bedavaya konaklayacak yer nasıl bulabilir? Açık kapılardan oluşan bir ağ herkesi birbirine kavuşturabilir mi? Tüm bunların mümkün olduğu bir dünyaya buyurun: Hospitality Club


Kaliforniya’daki ailesiyle vedalaşıp ABD’yi baştan sona kat edeceği yolculuğuna çıktığında henüz 17 yaşındaymış Cheri Brugman. Bir yıl sonra evine döndüğünde anlamış ki, aslında gezip görmek ve tanımak istediği “enteresan yerleri”, “farklı dünyaları”, “diğer kişileri” ABD’de değil de başka yerde araması gerekiyor. Moda fotoğrafçılığından kazandığı parayla bir süre sonra yeniden yollara vurmuş kendini; önce Amerika kıtası, Kaliforniya’ya dönüp tekrar para biriktirdikten sonraysa Avrupa…

“Geçen aylarda Çek arkadaşımı ziyaret etmiştim, İstanbul’dayken iki İranlı’yı kaldığım evde ağırladığımı ve üç gün boyunca İstanbul’u gezdirdiğimi söyleyince çok şaşırdı” diyor Brugman. Ona göre yolculuk “başka dünyaları”, “şaşırtıcı gerçekleri” keşfetmek demek. Öyle ya, Amerikalı genç ve güzel bir kadın, ‘düşman’ ülkeden iki erkekle ancak “başka” bir dünyada arkadaşlık kurabilir, gezip tozabilir, bir gün Beyoğlu’na çıkıp diğer gün Sultanahmet Camii’ne gidebilir. Bize de şaşırmak düşer.

İki yıldır sık sık İstanbul’a gelip giden ve vaktinin büyük çoğunluğunu burada geçiren Brugman’ın İstanbul’daki arkadaşlarından biri Barış Bakır. 2002’de ilk kez bir interrail bileti alarak Avrupa seyahatine çıkan Bakır, o günden bu yana her fırsatta yollara düşen genç bir gezgin. Kendisi, üniversiteyi bitirdiği geçen yıldan bu yana reklamcılık sektöründe çalışıyor. Önceki ay “Sırt Çantamda Avrupa/ Bir Biletle İnterrail Rehberi” adıyla, seyahatlerinden edindiği deneyimlerini aktardığı bir kitabı çıktı. Bilmeyenler için burada bir parantez açıp, İnterrail’in 1972 yılında ortaya çıkan, uygun maliyetiyle Avrupalı gençleri seyahat edip kıtalarını daha iyi tanımaya ve birbirleriyle kaynaşmaya teşvik eden bir sistem olduğunu söyleyeyim.

“Avrupa’da her yıl 500 binin üstünde insan bu biletle yolculuğa çıkıyor, özellikle haziran ve eylül aylarında yollar ve hosteller gezginlerle doluyor” diyen Bakır için, beş yıldır çıktığı bu seyahatlerin en çarpıcı yanlarından biri, her milletten insanla tanışmasına, arkadaşlık kurmasına rağmen Türkiye’den yola çıkmış tek bir kişiye rastlamamış olması.

Brugman Ekim ayında Tahran’daki İranlı arkadaşlarına iade-i ziyaret yapmayı planlıyor. Bakır’ın gündemindeyse Eylül’ün ortasında, iki haftalık yıllık izninde çıkacağı Fas yolculuğu var, onu karşılayacak ve ağırlayacak Faslı arkadaşlarıyla şimdiden randevulaşmış bile.

Brugman’ın da, Bakır’ın da, pek çoğumuzun hayalini kurmakla yetindiği seyahatleri bu kadar rahat ve sık gerçekleştirebilmelerinin dikkat çekici bir nedeni var aslında. Bu neden, aynı zamanda yazının başından beri bahsi geçen tüm arkadaşlıkların da en önemli vesilesi: Hospitality Club.

185 ülkeden 300 bin konuksever arkadaş
2000 yılında kurulduğunda 750 üyeyle iyi niyetli mütevazı bir internet girişimi gibi görünen Hospitaity Club, bugün dünyanın 185 ülkesinden 300 bini aşkın üyesi bulunan aktif bir konukseverlik kulübü. Uluslararası arkadaşlıkları desteklemenin, kültürlerarası anlayışı ve barışı güçlendireceği fikri üzerine kurulu kulübün temel amacıysa insanların yüz yüze buluşmalarını sağlamak.

Bir yere gitmeden önce www.hospitalityclub.org adresine girip orada oturan üyelerle temasa geçiyorsunuz. Eğer anlaşırsanız, ki bunun önünde büyük engeller yok, gideceğiniz yerde karşılanıyorsunuz. Yeni arkadaşınız size seyahatinizde elinden geldiğince yardımcı oluyor; bilgi veriyor, kenti gezdiriyor, sizinle vakit geçiriyor ve hatta belki de kalmanız için evine buyur ediyor.

Gideceğiniz yerlerde tatsız sürprizlerle karşılaşmamanız için sistemin güvenirliliği ölçen bir mekanizması da var. Herkes gittiği yer ve misafir olduğu kişi hakkında siteye açıklamalarda bulunuyor. Böylece bir kişiyle tanışmadan ya da misafir olmadan önce onun hakkındaki referanslara bakabiliyorsunuz. Bu sadece güvenlik kaygısıyla düzenlenmiş bir uygulama değil tabii, zira kafanıza uygun kişilere ulaşmanız açısından da önemli.

Burada, kulübe üyeliğin ücretsiz, aidatsız ve tamamen gönüllülük esasına dayandığını söylemek gerek. Herhangi bir bağlayıcılığı ve zorunluluğu olmasa da kulübün sizden beklentisi, tıpkı gittiğiniz yerlerde size yardım edildiği gibi sizin de ziyaretçilerinize elinizden geldiği kadar yardımcı olmanız ve mümkünse evinizde misafir etmeniz.

Savaşın küllerinden doğan fikir
Aslında kültürlerarası alışverişin birebir yaşanacağı, açık kapılardan oluşan dünya çapında bir barış ağı kurma fikri 2.Dünya Savaşı’na kadar uzanıyor. Fakat özellikle 70’li yıllarda çoğalan bu fikirler, ağların ancak mektuplaşmayla kurulabilmesi, ev sahibi listelerinin basılıp dağıtılması, üyelik aidatlarının toplanması gibi sorunlarla karşılaştığı için yeterince yaygınlaşamadı. Hayaller bilinmedik bir zamana ertelendi.

Kendisini bizzat bu fikrin devamı sayan Hospitality Club, Veit Kühne adındaki Alman öğrencinin araştırma ödevi olarak hayata başladı. Eski küresel ağları çalışıyordu Kühne; ‘Bisikletçiler’i, ‘Bayanlar’ı, ‘Otostopçular’ı, ‘İspanyolca Konuşanlar’ı… Üniversitenin bilgisayar laboratuarında tüm gece internette yaptığı sörfün ardından sabaha doğru, Endonezya karanfilli sigarasını içerken dank etti kafasına Kühne’nin; dünya ücretsiz, güvenli, gönüllülüğe dayalı konukseverlik ve barış kulübüne hazırdı. Çünkü artık eskilerin elinde olmayan bir imkan, internetin avantajları vardı.

Hospitality Club’ın ilk yılki 750 üyesine ertesi yıl bir o kadar kişi daha katıldı. Kühne’nin beklediği asıl genişleme ise 2002 yılında, İtalyan bir gönüllü gencin sitenin alt yapısını geliştirmesiyle birlikte, beklenmedik bir ‘patlamayla’ gerçekleşti. O yıl aynı zamanda sitenin haberinin Alman ZDF kanalında çıktığı tarihti. Takip eden yıllarda üye sayısı yüz binlerle ölçülmeye başlandı. Bugün alanında dünyanın en geniş platformu olan Hospitality Club’ın önümüzdeki döneme ilişkin hedefiyse 1 milyon insana ulaşmak.

Bir İstanbul 'garipliği'
Kulübün ‘ilginç’ istatistiklerden biri İstanbul’a ait; sahip olduğu 4 bin 500 üyeyle İstanbul, dünya ortalamasının hayli üzerinde. Bu, Bakır’ın önceki satırlardaki gözlemini, yani onca yol tepmesine karşın Türkiye’den seyahate çıkmış her hangi birine rastlamamasını göz önünde bulundurduğumuzda çelişkili bir duruma işaret ediyor. Nasıl olur da seyahat etme oranı az olan bir yerde, yolculuk teması etrafında şekillenmiş bir organizasyonun üst seviyede üyesi olabilir?

Brugman’ın İstanbul’a geliş hikayesinde bu sorunun cevabını da bulabilirsiniz. Balkanlarda gezerken arkadaşlarından sık sık, “gelmişken İstanbul’u görmeden gitme” tavsiyesi alır Brugman. Amerika’da kendisini bekleyen arkadaşlarına bahsedince onlar da “hep gitmek istedikleri, develerle gezilen, çok turistik” bu yeri görmesi konusunda kendisini destekler. “Belki İstanbul’dan birilerini bulabilirim” ümidiyle kulübün sitesine girdiğinde ummadığı bir kalabalıkla karşılaşınca şaşırır biraz. Her zaman yaptığı gibi, profilinde ‘yalnızca kadın misafir kabul edebilirim’ yazan erkekleri eleyince, tahmin edersiniz ki kabarık üye sayısında hatırı sayılır bir düşüş yaşanır. “İnsanlar tabii ki gezdiği yerde rastlaştığı kişilerle sevgili olabilirler, ama bu sitenin çöpçatanlık için kullanılacağı anlamına gelmez” diyor Brugman.

“Yolculuk”, “başka bir dünya”, “barış”…
Brugman, Hospitality Club rehberliğinde geldiği İstanbul’da düşündüğünden daha canlı, karmaşık, çekici, “bambaşka” bir dünyayla karşılaşmış. Fakat yine de, ne Türkiye’yle ilgili aklından çıkaramadığı anısı İstanbul’la; ne de “yolculuk” denildiğinde aklına gelen şey üye olduğu kulüple ilgili değil.

“Yolculuk”, “başka bir dünya”, “yeni insanlar”, “barış” denildiğinde Brugman’ın aklına gelen şey Hırvatistan’da karşılaştığı bir tır şoförüyle ilgili. Soğuk havada otostop çekerken kendisini Zagreb’den Sırbistan’a götürecek bir tırla karşılaşır. İstanbul’a doğru yol alan tırın şoförü bildiği 15-20 kelimeyle İngilizce konuşmaya çabalayan bir Türk’tür. Brugman’ın niyeti sınırı geçip Niş’teki bir otelde konaklamaktır. Sınırda işlemler uzayınca Niş’e varmak geceyi bulur. Hava dondurucu biçimde soğuktur. “İstersen tırda yatabilirsin” der şoför. O karlı gecede elden pek fazla şey gelmez, kabul eder Brugman. Tırın arkasındaki ranzanın altında şoför, üstündeyse içine girdiği uyku tulumunda elindeki bıçağıyla sabahı getiren bizim Amerikalı otostopçu uyur. Kalktıklarında şoför, “aç mısın, Türk restoranına gitmek ister misin?” diye gülümseyerek sorar. Bir saat sonra, hiç de Türk restoranına benzemeyen bir kafesi olan tır durağına varırlar. Brugman kafede biraz ısınır, tuvalete gider. Dışarı çıktığındaysa o soğukta “müthiş” bir şeyle karşılaşır. Şoför tırın yanından çektiği bir aparatı masa gibi açmış, beyaz peynir, zeytin, domates ve sucuklu yumurtadan oluşan kahvaltının başında kendisini bekliyordur.

15.09.2007/ Radikal

Hiç yorum yok: