24 Kasım 2008 Pazartesi

Altın Ayı’dan porno salonlarına bir kilometre taşı; Susuz Yaz




Türk sinemasının kilometre taşlarından Susuz Yaz’ın filmlere konu olacak ilginç bir hikayesi var: Yönetmen Metin Erksan'la yapımcı ve başrol oyuncusu Ulvi Doğan arasındaki gerilimlerin, Ulvi Doğan’ın kişiliğinin, filmin sonradan dönüştüğü ‘Kardeşimin Karısı’ pornosunun süslediği bir hikaye…



Anette Haven


Fatih Akın’ın ‘Belirli Bir Bakış’ bölümünün jüri başkanlığını üstlendiği Cannes film festivalinde, 45 yıl sonra bir Türk filmi tekrar gündeme geliyor; Susuz Yaz. 1964 yılında Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’yı kazanan, Türkiye’nin uluslararası yarışmalardaki ilk ödüllü filmi Susuz Yaz, 19 Mayıs Pazartesi günü izleyiciyle buluşacak; orijinal negatifi Martin Scorsese’nin başında bulunduğu Dünya Sinema Vakfı tarafından restore edilmiş haliyle…

Film Türk sineması açısından tartışılmaz bir öneme sahip. Bu önemin dışında Susuz Yaz’ın, hiç de kolay geçmeyen çekim aşamasından Avrupa ve Amerika’daki salonlarda gösterilişine kadar başka belgesellere, filmlere konu olacak ilginç bir hikayesi var. Yönetmen Metin Erksan'la yapımcı ve başrol oyuncusu Ulvi Doğan arasındaki gerilimlerin, Ulvi Doğan’ın kişiliğinin, filmin sonradan dönüştüğü ‘Kardeşimin Karısı’ pornosunun süslediği bir hikaye…

1931 doğumlu Ulvi Doğan, Almanya’da tekstil okumuş, bazı tekstil firmalarının danışmanlığını yapan, aktör olma hayalleriyle yaşayan ‘çapkın’ biridir. O güne kadar sinemayla hiç alakası bulunmamış Doğan 1963’te çocukluk arkadaşı Metin Erksan’la bir film çekmeye karar verir. Yönetmen koltuğunda Erksan oturacak, kendisi de tüm parasını yatırdığı filmin ‘esas oğlan’ını oynayacaktır. Diğer başrollerde, o gün 15 yaşında ilk filmini çeken Hülya Koçyiğit adında tanınmamış biri ve ‘kötü adam’ Erol Taş vardır. Böylece ikilinin ortak olarak kurdukları Hitit Film’in yapımcılığında Susuz Yaz’ın çekimleri başlar.

"Başka çarem kalmamıştı"
Fakat daha çekimler sırasında Erksan’la Doğan arasında anlaşmazlıklar çıkar, gerilimin artması üzerine Doğan çekimlerin tamamlanmasının ardından Erksan’la ortaklığına son verir ve filmin haklarını tamamen kendi üzerine alır. O günden bu yana Erksan film hakkında konuşmamayı tercih ettiği için aralarının neden bozulduğu tam anlamıyla bilinmiyor. Fakat Doğan’ın söylediklerinden anlaşıldığı kadarıyla gerilimin kaynağı maddi sorunlar. Film ödül aldıktan sonra Yeni Asır’a verdiği röportajında şöyle demiş Doğan; “Filme başladıktan az sonra Erksan hakkında yanıldığımı anladım, tuhaf bir adamdı, etrafında bulunan herkesi eziyor küçük görüyordu, bana film 100 bin liraya çıkar dediği halde 250 bin lira harcandı (…) benden 60 bin lira rejisörlük ücreti talep etti. Film bittiği gün cebimde 70 lira vardı, üstelik 165 bin lira borçlanmıştım.”

Doğan’ın söylediğine göre film gişede fazla iş yapmaz, zar zor 20 bin lira toplar. “Başka çarem kalmamıştı” diyor Doğan; “filmi Berlin Film Festivali’ne sokup reklam yapmam lazımdı.” Fakat zannettiği kadar kolay olmayacaktır bu iş. Dışişleri Bakanlığı’na yaptığı başvurudan aldığı cevap, filmin yurtdışında gösterilmesinin sakıncalı olacağına dair bir kağıttan ibaret kalır. Nedeni açıktır; filmde buğday tarlalarındaki başaklar çok cılızdır ve dış ülkelerde itibarımızı zedeleyip rezil olmamıza neden olabilir. Doğan için kalan tek çare filmi Almanya’ya kaçırmaktır. Uçak bileti alacak parası yoktur ama bir kadın arkadaşı kendisine yardım eder.

"Çapkın Ulvi Doğan ödülü jüri üyesini ayartarak kazandı"
Filmin ve aynı zamanda Doğan’ın kaderi, festivalde bir sürprize imza atıp büyük ödül olan Altın Ayı’yı kazanınca tamamen değişir. Film festivalde yarışırken Doğan garip bir biçimde yönetmen hanesinde Erksan’ın yerine İsmail Metin diye uydurma bir isim kullanmıştır. Doğan ödülü alma anını, “sinema salonu yerinden oynadı, iki bin smokinli adam beni yuhalıyordu, jüri üyeleri de ıslıklıyordu, hiç bozuntuya vermeden Altın Ayı’yı aldım ve indim” sözleriyle anlatıyor. Hemen ertesi gün Türkiye büyükelçisi Doğan’ı kutlar ve bir ricada bulunur; “Aman Ulvi Bey, sakın basın toplantısında Ankara’nın filmin yurtdışına çıkmasına müsaade etmediğini söylemeyin, rezil oluruz.”

Ertesi günler boyunca Alman gazeteleri, ‘Film değil Ulvi Doğan kazandı’, ‘Sıkıcı dakikalar’, ‘Jüri yüz kızarttı, Berlin film festivalini rezil etti’ gibi başlıklarla çıkar. Türkiye’de ise tahmin edersiniz ki manzara bambaşkadır. Film hem izleyici hem devlet katında büyük itibar kazanır. Yeni Melek sinemasında tüm sosyetenin katıldığı ikinci bir gala yapılır. Turizm Bakanlığı filmin oyuncularına ve yönetmenine dökme demirden yapılma ödüllerini verir.

Bu arada söylentiler de İstanbul’a kadar ulaşır. Almanların Doğan’a atfettiği başarı, İstanbul’da yakışıklı ‘çapkın’ aktörün, yarışma jürisinde bulunan ünlü Mısırlı güzel aktrist Faten Hamama’yı ‘ayartma’ başarısına dönüşür. Türk sineması hakkındaki geniş arşivinden yararlandığımız Agah Özgüç, Susuz Yaz’ın ödülü bir oy farkla kazandığını, bunun da o sıralarda söylendiği gibi Doğan’ın Hamama’yı ‘etkilemesinden’ kaynaklanmış olabilceğini söylüyor. Erksan’la film hakkında röportaj yapabilmiş ender kişilerden biri olan Özgüç, Erksan’ın Doğan’ı ‘ambalajcı’ olarak tanımladığını hatırlıyor. Doğan’ın çapkınlığı o günkü gazetelerde Hamama’yla olan dansı, Romy Schneider’ın kardeşi Suzy’nin Doğan’ı ‘samimice’ öperek kutlaması gibi fotoğraflarla yansıtılır.

Hülya Koçyiğit yerine Anette Haven
Ödülün ardından Susuz Yaz’ın gördüğü ilgi hayli artar. Fakat Doğan bu ilginin kazandırdığı parayı yeterli bulmamış olacak ki, filmin pazarlama gücünü arttırmak için ‘ilginç’ bir yönteme başvurur. Filmi İngiltere ve daha sonra bir üniversitede sinema dersleri vereceği Amerika’ya pazarlamak istemektedir, dağıtımcılar ise filmi sıkıcı buldukları için pek oralı değillerdir. Doğan bunun üzerine Almanya’da Hülya Koçyiğit’e çok benzeyen porno oyuncusu Anette Haven’i oynattığı yeni sahneleri filme ekler. Artık filmi sıkıcı olmaktan kurtarmıştır. Film Londra’da ve Amerika’da ‘Altın Ayı ödüllü porno film’ sıfatıyla porno gösteren salonlarda büyük ilgiyle karşılaşır. İsmi de yenilenmiştir ayrıca; ‘Kardeşimin Karısı.’ Haven’in eklenen sahneleri, Türkiye’de uzunca bir süre Hülya Koçyiğit hakkında porno efsaneleri üretilmesine de neden olacaktır.

Ulvi Doğan film ödül aldıktan sonra Türkiye’deki törenlere katılmaz. Daha sonra geldiğindeyse Yeni Asır’a verdiği röportajda yeni bir film çekeceğini, başrollerde tekrar Erol Taş’la Hülya Koçyiğit’i oynatacağını fakat yönetmen konusunda henüz karar vermediğini söyler. Fakat kendisinin bir kez daha sinemayla ilgilendiği görülmeyecektir.

'Türk Sevgilim'
Doğan ismi yıllar sonra, 2006’da bir kez daha karşımıza çıkacaktır. Amerikalı Latin yazar Esmeraldo Santiago ‘Türk Sevgilim’ adlı romanını yayınlar. Yazar, aşkını ölümsüzleştirmek için yazdığı romanına şu cümlelerle başlar; “Onun hakkında çok az şey biliyordum. Türktü, Bloomingdales mağazasının arkasındaki lüks bir apartmanda yalnız yaşıyor ve ince pilili, el dikimi pastel renklerde pahalı elbiseler giyiyordu. Çok seyahat etmekle ve dünyanın her yerinde dostları olmakla böbürleniyordu. Çok iyi Almanca ve Fransızca biliyor, İngilizce’sindeki tereddüt ve ağır aksan dikkat çekiyordu. Türkiye’de çektiği siyah beyaz filmi ‘Susuz Yaz’ ile 1964 Berlin Uluslararası Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü kazanmıştı ve filmi ABD’De dağıtmak için umutsuzca çabalıyordu.” Doğan bir gün sessizci Santiago’nun hayatından çıkar ve izini kaybettirir.

Haberi duymuşsunuzdur, Susuz Yaz’ın Cannes’daki gösterimini Fatih Akın, Ulvi Doğan ve Hülya Koçyiğit birlikte izleyecekler. Gösterimden gurur duyduğunu söyleyen Metin Erksan ise evinde kalıp festivalden gelen haberleri dinlemekle yetinecek.

18.05.2008/ Akşam

Hiç yorum yok: