13 Aralık 2008 Cumartesi

İşveli, nazlı, ay parçası, ateş dudaklı kadınlar


İşveli, nazlı, ay parçası, ateş dudaklı kadınlar




“Hangi kadın yatakta, hangisi ev işlerinde iyidir?” “Rus kadınları mı daha cazibelidir, İngilizler mi?”, “Cezayirlilerle Tunusluları birbirinden ayıran cinsel özellikler nelerdir?”, “İstanbul’da kaç cins kadın yaşar…” Bundan 150 yıl önce Enderunlu Fazıl’ın kafasını meşgul eder bunun gibi sorular. Bir bir araştırır ve dünyanın tüm kadınlarının kitabını; “Zenanname”yi yazar. Kitap dillere destan olur, ardından yasaklanır (ama muzırlıktan değil). 150 yıl sonra, yani bugün, Osmanlı’nın yasaklanan bu ilk kitabı yeniden basılır…



“Rus kadınları çirkin, sarı yüzlü, mavi gözlü, uğursuz, soğuk, yılan gibidir…” Bugün bu sözleri birinden duysak, en azından büyük çoğunluğumuz “amma da zevksizmiş” deriz herhalde. Döneminin genel beğenisini ne kadar yansıtıyordur bilmiyoruz ama Rus kadınlarını anlatırken böyle söylemiş 18.yüzyıl divan şairlerinden Enderunlu Fazıl.

Yalnızca Rusları değil farklı milletlerden, kültürlerden pek çok kadını anlatır Fazıl… Amerikalı kadınları “çirkin, hayvan şeklinde, yedi ayda doğuran, şehvetli kadınlar” gibi tanımlamalarla yerin dibine batırırken, Rum kadınlarına “taşkın, cilve hazinesi, ince, nazik, gonca ağızlı, sarhoş gamzeli, gül memeli, dudu dilli” sözleriyle methiyeler düzer, ya da “namuslular, aşifteler, fahişeler ve seviciler” diyerek sınıflandırdığı İstanbul kadınlarına “parlak yüzlü, güzellik mayası, güzel yaradılışlı, güzel ahlaklı, pembe tenli, gonca yanaklı, cinsi alem mecmuası” sıfatlarını yakıştırır.

Enderunlu, tüm dünya kadınlarından resmigeçit yaptırırcasına söz ederken en ufak ayrıntıları bile atlamaz. Hangi kadının yatakta, hangisinin ev işlerinde daha iyi olduğundan, kimin neresinin güzel olduğuna, kimin nelerden hoşlandığına kadar çeşitli tespitler yapar; “Rus kadınları mı daha cazibelidir, İngilizler mi?”, “Cezayirlilerle Tunusluları birbirinden ayıran cinsel özellikler nelerdir?”, “kadınlar hamamında ne yenilir, ne içilir ve de nasıl kavga edilir?”, “İstanbul’da kaç cins kadın yaşar?” gibi akla hayale gelebilecek her türlü soruya kendince cevap verir.

Onun cevap aradığı sorulardan belli ki, her ne kadar beğenileri günümüzden farklılık gösterse de o zaman erkeklerinin kafalarını kurcalayan sorular da üç aşağı beş yukarı bugünküyle aynıymış. Enderunlu Fazıl uzun, zahmetli ve yorucu araştırmasını “Zenanname” adlı el yazması kitabında toplar. Kitap bir kere dillere düşünce de korsan baskıları “yazılır”, “çok satanlar listesine” girer ve mısraları ezberlenip kulaktan kulağa yayılır.

Kitabın bu kadar çok tutulmasının nedeni tabii ki yarattığı düşsel kadın dünyasıyla, kendi çağının erkeklerine eşsiz bir fantazi sunmasında yatıyor. Tıpkı Doğu Hint kadınlarını betimlerken kullandığı “yüzü gözü kara kadınlar, çiftleşmeye talip olmazlar, soğuklar, onlarla cinsel ilişkiye giren ‘dondurma’ olur, ‘alet’ yerine bu kadınlara ‘meşale’ gerekir” sözlerinde olduğu gibi, zamanın erkek kültürünün yarattığı bakış açısıyla, argoyla ve önyargılarla kurulmuş bir fantazi bu.

Zenanname, günümüzü çağrıştıran başka bir olaya da vesile olur. Fazıl’ın ölümünden 28 yıl sonra, 1838’de İstanbul’da kitabın matbaa baskısı çıkar. Fakat matbu nüshalar o zamana kadar görülmemiş bir uygulamayla sansüre uğrayarak devlet eliyle toplatılır. Toplatılma nedeni “muzır” bulunması ya da kimi yerlerinde kadınları aşağılaması değil (bu ikincisi nedeniyle sansüre uğramayacağını tahmin edersiniz zaten), bir bölümünde nikaha karşı çıkılmasıdır. İlginç bir diğer durum ise toplatma kararını ne sarayın, ne şeyhülislamın ne de iç işleriyle ilgili bir makamın değil de, Dışişleri Bakanı Mustafa Reşid Paşa’nın vermesidir.

İşte o yasaklanmanın ardından efsaneler arasına girerken bir daha da haber alınamaz Zenanname’den. Ta ki 150 yıl sonrasına, yani bugüne kadar. Osmanlı’nın yasaklanan bu ilk kitabı, “Zenanname: Kadınlar Kitabı” adıyla yeniden yayınlandı. Filiz Bingölçe’nin hem Türkçe hem de İngilizce biçimiyle yayına hazırladığı kitap Alt-Üst Yayınları’ndan çıktı.


UZUN VE ZAHMETLİ BİR ÇALIŞMA
Enderunlu Fazıl, Zenanname’yi uzun, zahmetli ve zor çalışmalar sonucunda ancak kaleme alabilmiş. Şimdi tabii pek çok kişi bu işin Fazıl’a neden bu kadar zor geldiğini merak ediyordur, cevabı kendisinin eşcinsel olmasında saklı. Aslında, uzun bir şiir biçiminde yazdığı Zenanname’nin sefahat kısmında söylediği gibi, “divan şiirinde kadınların sözünü açmak bile yersiz”dir Enderunlu Fazıl için. Buna rağmen kendisini yer yüzünün tüm kadınlarını yazmaya mahkum ettiren ise “delikanlı” sevgilisidir.

“Yaz” der, bizimkisinin “delikanlı” sevgilisi. Bizimkisi, “hayır, yazamam”, “ben kadından ne anlarım” türünden cevaplar verse de “delikanlı” ısrarlı ve acımasızdır; “eğer yazmazsan gidip düşmanınla birlikte olurum” diyerek gözdağı verir. Artık bizimkisi çaresiz kalmıştır, kağıda kaleme sarılır ve daha önce “Hubanname”de erkeklerini anlattığı milletlerin birer birer kadınlarını yazmaya başlar. Ortaya “Hubanname”den daha uzun bir “Zenanname” çıkacak, Enderunlu Fazıl kulaktan kulağa “kadınların uzmanı” olarak nam salacaktır…

HANGİ KADIN GÜZEL, HANGİSİ CİNSEL AÇIDAN HARARETLİDİR?
Zenanname’de sırasıyla; Doğu Hindistan, Acem, Bağdat, Mısır ve Kahire, Sudan, Habeş, Yemen, Fas, Cezayir ve Tunus, Hicaz, Şam, Halep, Anadolu, Akdeniz, İspanya, İstanbul, İslam ülkelerindeki Avrupalılar, Rum, Ermeni, Yahudi, Çingene, Rumeli, Arnavut, Boşnak, Tatar, Gürcü, Çerkes, Leh, Avusturya, Rus, Avrupa, İngiliz, Hollanda ve Amerika’lı kadınları anlatır Enderunlu Fazıl. Anlatırken de fiziksel özelliklerinden tavırlarına kadar, en ince ayrıntıları bile atlamamaya çalışır:

Halep kadınları: Hoş simalı, akçıl, hasta yürüyüşlü…
Anadolu kadını: İşveli, yeni tarzlı, nazsızdır. Gerdek adetleri beterdir.
Akdeniz kadınları: Gönül çekici…
Rus kadınları: Çirkin, sarı yüzlü, mavi gözlü, uğursuz, soğuk yılan gibi. Fazıl’ın “şeytanın ocağıdır kafir” diye anlattığı bu kadınlar cinsel açıdan hararetlidir.
Kıbrıs kadınları: Çirkin…
İspanyol kadınları: Endamlı, uzun boylu, gümüş tenli, yasemin yaprağı gibi.
Gürcü kadınları: Ay yüzlü cazibeli, gönül çekici, ahlakı güzel, merhametli ve mert.
Çerkez kadınları: Ay parçası, ateş dudaklı, süslü, kılsız, temiz huylu.
Bulgar kadınları: Pis…
Hırvat kadınları: Jaleden hoş, rüzgardan hasta, teni gül rengi, nazlı...
Leh kadınları: Güzel, uzun, seçkin, zina sanatında usta, kılsız, lekesiz, nazik…
Avusturya kadınları: Kadınların cadısı, naz kutusu, teni billur, siyah samur saçlı, nazik.
Avrupalı kadınlar: Hoş. Gençlerinin teni gümüş külçe gibi. Türlü elbise ve ziynet takarlar. Hızla çoğalırlar.
İngiliz kadınları: Hoş simalı, süslü, edalı, ziynetli, tantanalı…
Hollanda kadınları: Tavrı fena, safran gibi sarı, cazibesiz aşifteler…
Amerika kadınları: Çirkin, hayvan şeklinde, yedi ayda doğuran, şehvetli kadınlardır.

Akşam/ Brunch Ocak 2007

Hiç yorum yok: