13 Aralık 2008 Cumartesi

portre/ ‘Kanun kaçağı’ dünya şampiyonu yine ‘kaçtı’

Amerikalı Bobby Fischer (sağdaki), 1972'de tüm dünyanın merakla izlediği, olayların eksik olmadığı 'çılgın' maçta dünyanın en büyüğü olmak için Rus Boris Spassky'nin karşısna oturuyor.

‘Kanun kaçağı’ dünya şampiyonu son kez ‘kaçtı’


En genç büyük usta, ABD’nin yetiştirdiği tek dünya şampiyonu oldu. Tarihin en sansasyonel maçlarını oynadı. Kahraman da ilan edildi, vatan haini de… Büyük efsanesi pek çok ‘çılgınlıkla’ örülmüş satranççı Bobby Fischer, ‘kaçmak’ üzerine kurulu hayatında 18 Ocak’ta tekrar ortadan kayboldu; son kez…

“İlk önce bir dünya seyahati yaparak gösteri maçları oynayacağım. Karşılığında da bugüne kadar işitilmemiş paralar isteyeceğim. İngiltere’de bir smokin yaptırıp yalnız akşam yemeklerinde giyeceğim. Lüks bir vapurla eve döneceğim. Evde birkaç kitap yazacağım. Satrancı yeniden düzenleyeceğim. Metroya binmemek için kendime araba alacağım. Mercedes olacak, yahut Rolls Royce daha iyisi. Belki de bir jet uçağıyla yat alırım. Satranç kalesi şeklinde bir ev yaptıracağım.”

Robert James Bobby Fischer, 1972 tarihli ‘Süer Satranç Dergisi’nde çıkan söyleşisinde “dünya şampiyonu olunca ne yapacaksın” sorusuna bu cevabı vermiş. Süer dergisi söyleşinin altına röportajın yapıldığı tarihte Fischer’in 18 yaşında olduğunu not düşmüş, yani henüz ABD satranç şampiyonuyken. Bu naif cümleleri okuyunca Fischer kafanızda sempatik bir kişilik olarak canlanabilir. Fakat onu bir biçimde tanıyanlar için bu belki de akla en son gelebilecek yakıştırmadır, ondan önce sayılabileceklerin listesiyse hiç de kısa değil; gelmiş geçmiş en iyi satranççı, tarihin en kaprisli oyuncusu, dahi, kaybeden, kahraman, vatan haini, kadın düşmanı, Amerika düşmanı, Yahudi düşmanı, agresif, kibirli… 1972’de Reykjavik’te Rus büyük usta Boris Spassky’i yenip dünya şampiyonu unvanını almasından itibaren, 17 Ocak 2008'de yine Reykjavik’te böbrek rahatsızlığından ölümüne kadar yaşamının her dönemi için onun efsanevi kişiliğine en uygun yakıştırma ise hiç kuşkusuz ‘çılgın’ olacaktır.

'SATRANÇ KADINLARDAN DAHA ÇOK ZEVK VERİCİ'
1943’te Chicago’da doğan Fischer, anne babasının o iki yaşındayken boşanması üzerine annesiyle taşındıkları Brooklyn’de büyür. Hemşire olan annesi, Fischer ile ablasının oyalanması için onlara bir satranç takımı aldığında Fischer henüz altı yaşındadır ve kısa sürede bütün zamanını satranca harcayan, “yapmak istediğim tek şey satranç oynamak” diyen fanatiğe dönüşür. İleride, geç bir yaşta bakirliğe veda ettiğinde “hiç büyütülecek bir şey değilmiş, ben satrançtan daha fazla zevk alıyorum” diyecektir. Aslında başka açılardan olduğu gibi, kadınlara bakışıyla da ‘normal’ bir kişi olmayacaktır, bir keresinde kadın katılımcı olduğu için turnuvadan çekilecek, başka bir keresinde kompleksini “dünyanın en iyi kadın oyuncusunu getirin, oyuna bir at eksik başlarım” diyerek yansıtacaktır.

10 yaşına geldiğinde bölgesindeki iyi oyuncuları yenmeye başlar. 13’ündeyken ABD gençler şampiyonu, 14’ünde en genç ABD şampiyonu, 15 yaşındayken ise satranç tarihinin en genç büyük ustası unvanlarına sahip olur. Her ne kadar ABD’de ve yurtdışında pek çok turnuva kazanan bir dahiyse de efsaneler katına çıkması için, satranç tarihinin dönüm noktalarında biri olacak 1972 tarihinin gelmesi gerekecektir.

Dünya satrancında Rus egemenliğinin olduğu soğuk savaş yıllarıdır. Petrossian, Tal, Taimanov gibi dünya şampiyonluğunu Spassky’den almak için sırada bekleyen Ruslar’ın katıldığı turnuvaya ABD de bir oyuncusunu gönderecektir. Sıkıldığı için ABD Şampiyonası’na girmeyen Fischer’in bu turnuvaya katılma hakkı yoktur ama yine de federasyon onu göndermeye karar verir. Fischer çeyrek finalde Larsen’i, yarı finalde Taimanov’u, finaldeyse eski şampiyonlardan ‘demir’ lakaplı Petrossian’ı o güne kadar görülmemiş (ve sonrasında da görülmeyecek) farklarla yenerek turnuvayı bitirir ve Dünya Şampiyonu Spassky ile unvan maçı yapmaya hak kazanır.

TARİHİN EN BÜYÜK MAÇI: ABD-RUSYA SAVAŞI
1972 Ağustosunda Reykjavik’teki masaya, daha önce hiç yenemediği Spassky’nin karşısına oturur Fischer. Bu maçın satranç tarihinin en olaylı ve önemli maçı olduğunu söylemek yanlış olmaz; olaylı geçmesi Fischer’in ‘acayip’ karakterinden, önemiyse Rusya-ABD arasındaki soğuk savaştan kaynaklanıyordu. Daha maç başlamadan Fischer koltukların sertliğinden, ışığın yoğunluğundan, kameraların sesinden şikayet etmeye başlar. Olayların arkası kesilmeyince ilk maçı hükmen kaybeder ve ardından kameraları neden gösterip ikinci maça çıkmayacağını söyler. Döndüğü ikinci maçı da kaybedince hiç bir açıklama yapmadan turnuvadan çekilmeye karar verir. Onu bu girişiminden ancak ABD başkanı vazgeçirebilir, ne de olsa ülkenin onuru söz konusudur. Fischer 2-0 geride olmasına rağmen kalan 19 oyunun 9’unu kazanıp Spassky’e yalnızca bir oyun vererek (11 oyun berabere) maçı farklı kazanmasını bilir. Böylece Rusların satrançtaki 35 yıllık hegemonyasına son verilmiş, Amerika dünyanın her yerinde yankılanan büyük bir zafer kazanmış ve Fischer kahraman ilan edilmiştir.

Kendi satranç kariyerinde hızla yükselirken başka hiçbir satranç ustasının yapamadığı bir şeyi de başarır Fischer; satrancı da beraberinde zirveye taşır. Sansasyonel maçları dünyanın her yerinden canlı olarak seyredilir, gazeteler ve dergiler devamlı ondan söz eder. Televizyon yapımcıları, gazete ve dergi editörleri, rakipleri ve Uluslararası Satranç Federasyonu (FIDE) ile olan çekişmeleri ve dehasıyla satrancı bir anda popüler hale getirir. 1950’lerde, gereken maddi destek zorluklarla bulunduğu için küçük salonlarda düzenlenen şampiyonlar yerini artık televizyon kanallarının yayın haklarını satın almak için birbirleriyle yarıştığı, turnuva ödüllerinin milyon dolarlarla ifade edildiği, ticari açıdan çekici bir spor dalına dönüşmüştür. Öyle ki satrancın popülerliği o yıllarda tenisle boy ölçüşmektedir.

Dünya şampiyonluğunu korumak için 1975’te Anatoli Karpov’un karşısına çıkması gerektiğinde Fischer’in ‘huysuzluğu’, bu kez ödül miktarı ve maç sayısı konusunda tekrar ortaya çıkar ve FİDE ile anlaşmazlığa düşerek Karpov’la maç yapmayı reddeder. Unvan da Karpov’a kalır böylece. Bu olaydan sonra Avrupa’ya yerleşen şampiyonu uzun bir süre kimse satranç oynarken göremez.

‘YÜZYILIN MAÇI’, KANUN KAÇAĞI, VATAN HAİNİ…
‘Gizemli şampiyon’ tam 20 yıl sonra, 1992’de tekrar çıkar ortaya. Spassky ile bir rövanş maçı yapacağı haberleri bomba gibi düşer dünya medyasına. Bu etkinin bir nedeni de 20 yıl önceki politik gerilime nazire yaparcasına, karşılaşmanın iç savaşın sürdüğü ve BM’nin ambargo uyguladığı Yugoslavya’da gerçekleşecek olmasıdır. Tüm dünya gözünü ‘Yüzyılın Maçı’na çevirmişken, ABD oyunun Yugoslavya’da oynanmaması için Fischer’e bir mektup gönderir. Fischer çılgınlıklarına bir yenisini daha ekleyecektir; Belgrad’da düzenlediği basın toplantısında mektubu kameralara gösterip üzerine tükürerek ABD’ye cevabını verir. Ambargoyu deldiği gerekçesiyle ABD’nin hakkında tutuklama kararı çıkarması üzerineyse, 10-5 kazandığı maçın ardından aldığı 3,5 milyon dolar para ödülüyle tekrar ortadan kaybolur Fischer.

Filipinler, Japonya, Macaristan gibi ülkelerde kaçak hayatı yaşayan Fischer 1996’da Fischerandom (Fischer Satrancı) dediği yeni bir satranç türü çıkardığını ilan eder. Bu yeni türde piyonların arkasında bulunan taşlar kura çekilerek rasgele yerleştirilmektedir. Fischer’e göre böylece oyuncunun yeteneği daha iyi anlaşılabilecek, hiçbir zaman sıcak bakmadığı açılış şablonları rafa kalkacaktır.

2000’lerin ilk yıllarına gelindiğinde yine bir Fischer efsanesi dalgalanacaktır. İngiliz büyükusta Nigel Short, internette karşılaştığı ve üçer dakikalık 50 blitz (hızlı) oyun oynadığı kişinin “yüzde 99” uzun zamandır ortalarda görünmeyen Fischer olduğunu açıklar. Spassky de onun bu açıklamasını destekler; ikilinin ipuçlarıysa esrarengiz ustanın hamleleridir. İddiaların yankı uyandırması üzerine Fischer 2002’de bir İzlanda kanalına bağlanıp söz konusu kişinin kendisi olmadığını söylerken, 10 milyon dolar ödül konsa bile Fischerandom dışında bir daha asla satranç oynamayacağını da sözlerine ekler.

ABD’nin yetiştirdiği bu tek dünya satranç şampiyonu, 11 Eylül’deki saldırılardan sonra canlı yayınlanan bir radyo programında son bir ‘skandal’a imza atarak duygularını, “bu harika bir haber, Amerika'yı bitirmenin zamanı gelmişti” sözleriyle açıkladığında eski vatanında tepkiyle karşılanır ve basın tarafından ‘vatan haini’ olarak gösterilir.

Bobby Fischer 12 yıllık kaçak hayatın ardından, ABD’nin iptal ettiği pasaportla Japonya’dan Filipinler’e geçerken yakalanmış, 9 ay Tokyo’da tutuklu kaldıktan sonra Mart 2005’te İzlanda’nın kendisine vatandaşlık vermesiyle bu ülkeye geçerek inzivaya çekilmişti.

Fischer’in ‘kaçmak’ üzerine kurulu efsanevi hayatında, 18 Ocak 2008’de, dünya şampiyonu olduğu yerde ‘son kez’ görüldüğünü duyurmak bu kez İzlanda devlet radyo televizyonunun ikinci kanalına düşmüştü.

Akşam/ Brunch Şubat 2008

Hiç yorum yok: